14 Eylül 2018/ 00:01
Buzdolabında
magnetler, 2 tane Erdal bakkal tuzluk, ne kadar kaldığını bilmediğim 100lü
peçete,saksıdaki yapay çiçek,açık pencereden gelen yaprak hışırtısı, tren istasyonundan
gelen siren sesi,raydan geçen tren –tren başka nerden geçer ki?- , ocaktaki boş
demlik vee canım kitabım “bir değirmendir bu dünya”.
Allahım nasıl hoş bi
gece.. Bu satırları peçeteye yazdıracak kadar da ağlamak olmalı bi gece de
olabilir. Şey şu yaprak hışırtılarını keşke bi duysanız. Ne! Nasıl yani nasıl
olabiliyor da bu ortam bi egzoz bağırması sesiyle bozulabilir. Yapmayın nolur! Zaten
kırılmış bi kızım. Yapmayın.
Camdan dertli dertli
akisimi izlerken rüzgar peçetemi canlandırdı. Kuş gibi ürküp kanat çırptı
birazdan yazacaklarım. Diyorum ki camdan dertli dertli akisimi izliyorum.
Allahım inanmıyorum kulağımda bi sinek vızıltısı. Nerden geldin sen? Tam drama
bağlıyorum bi şeyler çıkıyor. Neyse zaten neye dertlenecektim ki? Allah şükür
Ya Rabbi!
Canım kitabım kaçıncı
sayfanda kalmıştım 50 mi? Devam etmeliyim biliyorum ama Erdal bakkallar bana
onlarla konuşmam gerekiyormuş gibi bakıyor.
Şey Meraba öncelikle
özür dilerim ama çokta Erdal bakkala benzemeyen tuzluksunuz. Üstelik 2
tanesiniz Erdal bakkallar demek zor oluyor. Şey durun durun. Olsun ben sizi
gördüğümden beri hep Erdal bakkallar diyorum sanki hiç duymadınız.Durun öyle
biriniz pofuduk ekmeğini diğeriniz üzümlü kekini alıp gitmesin. Gitmeyin.
Diyorum ya zaten kırılmış bi kızım. Mesela siz öyle her gün elinizde ağırlıkla
baş aşağı çevrilip tuz dökerken biraz şey olmuyor musunuz? Ne biliyim
garip,yorgun,baş dönmesi gibi birtakım olaylar. Hiç mi yorulmuyorsunuz? Evet
tabi geceleri dinleniyorsunuz da ne biliyim yinede.. Ben hep yorgunum mesela. 1
yıl evvel bi şeyler yaptığım zaman annem bana yoruluyorsun derdi. Ben o zaman
derdim ki ‘her şeye yorulunmaz’. Ama şimdi hep yorgunum. Gidip yatayım mı? Ne
demek git uyu? Uyku tutmuyor beni ama eğer rahatsızlık verdiysem ışığı uyutup
giderim birazdan. Biraz alıngansın sanki derken? İtiraf edeyim o zaman biraz
değil çok alınganım. Kapatalım mı bu konuyu? Bi şey diycem Erdal bakkallar
sabahtan beri insan ne ile yaşar diyorum sürekli. Ve sanırım buldum onu az
evvel. İnsan kamburlarıyla yaşar. Ben her gün kamburlarıma kamburlar ekliyorum.
Canım kitabımda o kamburlardan kurtulma yolu yazıyor ama siz ikinizde anlamışsınızdır
ki ben toy bi kızım.. Anlamam zaman alıyor. Kamburlarım iyice büküldü. Bakın bu
yaprak hışırtıları beni konudan saptırıyo. Sol kaburga içine dönmeye meylim
var. Ah işte şimdi yazımda o moda geçip eğiliyor. Erdal bakkallar benim bu
kaburga içim.. Ne diyor canım şair “seninle sınırları kuşatılmış ülkelere
gidelim.” İyi ama kiminle ? Bakın, benim bu kaburga içim… Yine mi aynı egzoz?
Şahin mi o araba? Yapmayın. Zaten kırılmış bi kızım. Erdal bakkallar napıcam
şimdi? Camı mı kapatayım? O zaman güzelim yaprak hışırtılarını nasıl duyacağız?
Tren istasyonundan sabah saat 7’de siren sesi geliyordu değil mi? O saate kadar
durur muyuz birlikte? Çay koyarım hemen demlik ocakta zaten, sonra size canım
kitabımdan sayfalar okurum birlikte nasipleniriz, şiirler okurum ama yarım
yamalak. Ezan okunur sonra;hu deriz. Ne dersiniz? Durmaz mısınız? Kaburga
içimden mi bahsedeyim. İyi ama onu anlatmak için uygun kelimeleri bulamıyorum,
kelimeleri bir cümle yapamıyorum. Ah benim bu kaburga içim.. hayır akisimi
izlemiyorum uygun birkaç kelime arıyorum ondan daldım biraz sabır…
ah benim kaburga içim; içim… Hay Allah
çalıştırmıştım değil mi bu bulaşık makinesini bitti diye hırlıyor demek ki.
Sağol ne diyim. Bakın işte Erdal bakkallar ben ne diyim bu kaburga içime dilim lal.. Demek
ki benim kaburgamdan kaburga dolması bile olamaz ki içindekinden bahsetmemem
lazım. Sus demenin değişik versiyonlarını gördük. Susayım mı? Susayım. Size
canım kitabımın 50. sayfasının son paragrafını okuyayım. Neden susmam
gerektiğini anladım.
“Kalple ilgili bir sırrımız
var; olmalı. Bakılamadığı için karartılan, yumuşatılıp ılıklaştırılan, romantikleştirilen
veya beşerileştirilen yalazlara kanmayan, onlara başını çevirip bakmayan
bir yol takipçisi bulunmalı. Aksi takdirde ebediyen yitmiş olacak. O damar, o
öz, şurda bir yerlerde ve gözüm, bana şahdamarımdan yakın bir hissin
yolcusunda.”
Erdal bakkallar,
yaprak hışırtılarıyla uyuyun diye camı kapatmıyorum, şahin de geçmez artık,
bulaşık makinesi bitti zaten, sinek de ortalıkta yok rahatsız etmez sizi. Işığı
uyutayım ve gideyim artık. Ben kaburga içimi açamıyorum zaten açmamalıyım
çünkü. Son paragraf bize yeter.
Ne diyordu?
“Kalple ilgili bir sırrımız
var; olmalı. Bakılamadığı için karartılan, yumuşatılıp ılıklaştırılan, romantikleştirilen
veya beşerileştirilen yalazlara kanmayan, onlara başını çevirip bakmayan
bir yol takipçisi bulunmalı. Aksi takdirde ebediyen yitmiş olacak. O damar, o
öz, şurda bir yerlerde ve gözüm, bana şahdamarımdan yakın bir hissin
yolcusunda.”
Yorumlar
Yorum Gönder